İSLÂM’DA ÜLKE (DÂR) KAVRAMI

 

‘Dâr’ kelimesi, Arapça’da ‘ev, arsa, mahalle, yurt, bir toplumun konakladığı veya yerleştiği yer’ anlamı­na gelir.

 

İslâm hukukunda ise ‘İslâm’ın veya İslâm dışı bir yönetimin hâkimiyeti altındaki ülke’ anlamında kullanılır. Bir ülkenin Müslümanlara veya gayr-i Müslimlere ait olduğunun kabul edilmesi, o ülkedeki yö­netim ve hâkimiyet faktörlerine bağlıdır; yönetim ve hâkimiyet kimde ise ülke onlara ait kabul edilir. [1]

 

Bu tariften de anlaşılacağı üzere, ülkenin tayin ve tespitinde temel unsur idare olup, devlet ile ülke arasında bir hâkimiyet ilişkisi söz konusudur. Bu anlamda ülke, bir devletin faaliyet alanını meydana getirir ve orada fiilî kontrol ve hâkimiyeti tesis edip dışa karşı orayı koruyan otoriteye nispet edilir.

 

İdare ve hâkimiyet faktörü, İslâm ülkesi ile gayr-i Müslim ülke arasında ayırıcı rolü oynadığı gibi Müslüman memleketler için de geçerlidir.

 

Gayr-i Müslim ülkeleri birbirinden ayıran unsurun da idare ve hâkimiyet olduğu kabul edilir.

 

Hicret öncesinde hukukî anlamda ‘daru’l-İslâm’ diye gösterilebilir bir ülke yoktu. Hz Peygamber (s.a.v.) Medine’ye hicret edince, Ensar ve Muhacirlerle İslâm toplumu vücut buldu ve günden güne güçlendi. Ondan sonra namaz, oruç, zekât, ceza hukuku ve helal haramla ilgili hükümler geldi. Medine’ye hicret İslâm devletinin kurulması için ilk aşamayı teşkil etti. Tabii olarak da devletin tabi olacağı esaslar ve İslâm toplumunun gerek kendi içinde ve gerekse diğer toplumlarla olan ilişkilerini düzenleyen hükümler bu dönemde konuldu.

 

Böylece ilk İslâm ülkesi ‘Daru’l-Hicre’ yani ‘Hicret Yurdu’ oluyordu. Mekke ise halen ‘Daru’l-küfr ve harp’ durumundaydı. Mekke’de hiçbir İslâm hükmü icra edilemediği gibi, üstelik hiçbir Müslüman, bir yakını veya müşriklerden birisinin himayesi olmadan namaz bile kılamıyordu. Hz Peygamber (s.a.v.) zamanında ‘Daru’l-Hicre’ aynı zamanda ‘Daru’l-İslâm’ı meydana getiriyor, yeni Müslüman olanlardan ‘Daru’l-İslâm’a hicret etmeleri isteniyordu.



[1] İslâm Hukukunda Ülke Kavramı, A. Özel.