İSLÂM BİRLİĞİNİ ENGELLEYEN DIŞ FAKTÖRLER

 

İslâm ümmetinin birlik ve beraberliği, asr-ı saadetten beri İslâm düşünürleri, yöneticileri, komutanları, tarikat ve cemaat önderleri ve âlimlerinin gerçekleşmesi için üzerinde sürekli çaba harcadığı yüce ve büyük bir emeldir.

Müslümanlar arasında birlik ve dayanışmanın gereği konusunda şimdiye kadar birçok uluslararası toplantı, konferans ve oturumlar gerçekleştirildi ve bu yönde tavsiye kararları alındı. Bütün İslâm ülkelerinde kitaplar, makaleler, risaleler yazıldı. Bütün bu çalışmalarda İslâmî vahdetin zorunlu ve farz olduğu güçlü aklî ve dinî delillerle vurgulandı. Fakat İslâm dünyasında birliğin uygulamada gerçekleşmesini geciktiren, Müslümanların tedbirli ve akılcı davranmalarını gerektiren birçok önemli sorun ve engeller karşımıza çıkmış ve çıkmaya devam etmektedir. İslâm birliğinin gerçekleşmesi için öncelikle bu engellerin çok iyi teşhis ve analiz edilmesi ve yapılan tespitlere göre bunların aşılması gerekmektedir. Çünkü bunların kısmı kendisini çok iyi gizlediği için birçok kimse teşhiste yanılmaktadır.

İslâm Birliği önündeki engellerden bir kısmı, İslâm ümmeti içindeki iç (dâhilî) hastalıklar ve ihtilaflardır. Sömürgeci ve sultacı güçler Müslümanların birliğini engellemek için onların bu iç ihtilaflarını ve zaaflarını sürekli olarak körüklemişlerdir. Bu hastalıklar ve zaaflar bu kitabın ‘İslâm Birliğini Engelleyen Hastalıklar’ başlığı altında önceki bölümde maddeler halinde açıklandı. Bu bölümde ise ‘İslâm Birliğini Engelleyen Dış Faktörler’ üzerinde duracağız.

Gerçekte İslâm ümmetinin birliği, bu ümmette büyük ve yok edilmesi zor bir kuvvet ortaya çıkarır ki Müslümanlar bu gücün sayesinde sömürgeci güçlerin müdahaleci ve yağmacı politikalarına karşı durabilirler. Bu arada unutmamak gerekir ki, sömürü düzeninin esas amacı, dinamik ve zulüm karşıtı olan ve emperyalist güçlerin zalim politikalarına karşı direnen İslâm dinini etkisiz hale getirmektir.

İslâm düşmanları bugüne kadar Müslümanların dünyadaki birlik ve dayanışmasını engellemek için türlü entrikalara başvurmuş ve Müslümanlar arasındaki ihtilafları büyüterek veya yeni ihtilaflar çıkararak bu ihtilaflardan İslâm ümmeti arasında tefrikalar çıkarmak için uğraşmışlar ve zaman zaman da bunda başarılı olmuşlardır. Bu bozguncu ve tefrikacı faaliyetlerini günümüzde de etkili bir şekilde devam ettirmektedirler.

Sömürücüler etnik, dinî, dil ve ırk kökenli ihtilafları Müslümanları bir birinden uzaklaştırmak ve aralarında fitne çıkarmak için kullanırlar. Kuşkusuz geniş İslâm coğrafyasında çeşitli ırk, kavim, millet ve farklı mezheplere mensup insanlar iç içe yaşamaktadırlar. Fakat bu doğal veya cüzî farklılıklar, İslâmî toplumlar için sorun kaynağı değil bir zenginlik unsuru olmalıdır.

Öte yandan batılı güçler İslâm dünyasında çeşitli sahte veya radikal tarikatlar ve gruplar, partiler kurarak İslâm ümmetinin bütünleşmesini sürekli olarak engellemeye çalışmaktadır.

İslâm dünyasının çağdaş tarihine bakıldığında sömürgeci güçlerin genellikle Müslüman gözüken ama İslâm ümmeti içinde sapma ve tefrikalara neden olan akımları destekledikleri görülecektir. Farklı isim ve unvanlara sahip bütün bu akımların ortak özellikleri; İslâm’ın temel ilkelerine aykırı inanç ve düşünceleri ileri sürmektir. Bu düşünce ve inançlar da genellikle tefrika çıkarma ve Müslümanları bölme, zayıflatma amaçlıdır.

Günümüzde de çeşitli ülkelerde İslâm’ı zayıflatmak veya tefrika çıkarmaya yönelik düşünceler öne süren insanlar vardır. Son yıllarda da İslâm karşıtı birçok sapık düşünce ve tefrika konusu olabilecek birçok mesele özellikle internet siteleri aracılığı abartılarak geniş bir propaganda ile anlatılmaktadır. Sömürgecilerin bu faaliyetleri de ihtilafları körüklemek ve Müslümanların birlik olmasını engellemeye yöneliktir.

İslâm ümmeti konusunda uzman olanlar İslâm dünyasının içindeki birliği engelleyen etkenlerin zararlı ve tehlikeli etkenler olduklarını belirtmektedirler. Uzmanlar, Müslümanlar arasındaki ihtilaflı konuların önemsenmesi durumunda yabancı düşmanların komplolarının pek etkili olamayacağını dile getirmektedirler. Nitekim tüm Müslümanların Allah (c.c.), peygamber (s.a.v.), , melekler, kaza ve kader, ahiret, kitap ve kıble gibi itikatta ve amelde sayısız ortak noktaları vardır ve aynı şekilde ahkâm ve fıkıh ile ilgili konularda da birbirine yakın sayısız görüşlere sahiptirler. Öte yandan Müslümanlar arasındaki bazı teferruat konulardaki çok cüzî mezheb farklılıkları, Müslümanların birliğini engelleyecek ihtilaflar değildir. Zira bu ihtilafların doğru bir şekilde gündeme getirilip ele alınması durumunda bunların İslâm dünyasının birliğine engel olmayacak önemsiz konular olduğu açıkça görülür.

İslâm Birliğinden maksat çeşitli mezhep mensuplarının kendi inançlarından veya amel farklılıklarından vazgeçmeleri değildir. Burada esas amaç, Müslümanların ortak düşmana karşı uzlaşma, birbirleriyle kardeşlik, yardımlaşma ve gönül birliği içinde olmalarıdır. Tabi bu arada mezhebî ihtilaflar da uzman âlimler tarafından masaya yatırılıp üzerinde ilmî olarak tartışılmalıdır. Zira teknik ve uzmanlık isteyen konuları kamuoyuna açmak bu tür sorunlara çözüm getiremez.

İslâm dünyasının birliği yolundaki engellerden biri de kuşkusuz düşmanların, bazı idarî ve siyasî ihtilaflı konuları kasıtlı ve tahrik edici bir unsur olarak güdeme getirmeleri ve bir grup Müslüman’ı bir başka gruba karşı kışkırtmalardır.

İslâm dini tüm insanları derin düşünmeye davet ederken Müslümanlardan da mümkün olduğunca ilim ve marifetlerini geliştirmelerini istemektedir. Bilinç ve basiret Müslümanlar arasındaki yanlış anlaşılmaları ve ihtilafları kuşkusuz giderecektir. Maalesef günümüzde Müslümanların birbirleri hakkındaki bilgileri pek azdır. Bu bilgisizlik, Müslümanların birliği yolundaki en önemli engellerden biri olmakla beraber İslâm dünyası için olumsuz sonuçları da olmuştur. Karşılıklı anlayışın yokluğu ve Müslümanlar arasındaki yanlış anlaşılmalar ayrışmalara da yol açmıştır.

Kuşkusuz bu arada sadece karşı tarafı suçlamakla yetinmeyen ve farklı düşünenleri yok etmek için fırsat kollayan cahil kişilerin bu süreci daha da vahim hale getirebileceğini unutmamamız gerekir.

Dinî ve mezhebî ihtilaflar siyasi kılıfa büründüğünde İslâm ümmetinin birlik ve dayanışması önündeki en büyük tehdit olarak ortaya çıkar. Genellikle batılı sömürgeci devletlerin nüfuzu altında olan bazı İslâm devletleri, mezhebi ihtilaflara siyasi boyut kazandırıp bu ihtilafları abartmaya çalışmaktadırlar. Söz konusu bu devletler sultacı devletlerin emellerine hizmet edip bu yöntemlerle iktidarlarını güçlendirdiklerini sanmaktadırlar. Bir başka ifadeyle İslâm dünyasında bazı tefrikacı hükümetler kendi bekalarını İslâm ümmetinin bölünmesinde görmektedirler. Nitekim bugün bu devletlerin para ve diğer maddi yardımlarıyla Irak, Afganistan ve Pakistan’da ihtilafa neden olacak birçok terör eylemleri gerçekleştirilmektedir.

İslâm Birliği bazen ırk, dil, etnik yapı ve hatta radikal ulusalcılık gibi anlaşmazlıkların etkisi altında kalmaktadır. Oysa tarihi deneyimler bizlere sömürgeci güçlerin bu tür ihtilafları körükleme hususunda etkili roller ifa ettiklerini göstermektedir. Ancak Kur’an-ı Kerim millet, ırk ve etnik yapının sadece insanları birbirinden ayırt etmek için olduğunu ve kesinlikle üstünlük kriteri olmadığını keza Allah (c.c.) katında tek üstünlük kriterinin takva olduğunu vurgulamaktadır.

İslâm ümmetini ırk veya etnik yapıya göre parçalamak Müslümanların yararına olmadığı gibi bunun birçok zararı da var ki en önemlisi ümmetin zayıflamasına neden olmasıdır. Halbuki İslâm dini ümmeti tefrikadan uzak durma konusunda uyarmaktadır. Hz Ali (r.a.) tefrikanın şeytanî bir amel olduğunu belirterek şöyle demektedir: ‘Gerçekten de şeytan kendi yolunu sizler için kolaylaştırıyor ve sizin dininize olan bağlarınızı bir bir koparmaya çalışıyor ve vahdet yerine dağılmak ve fitneyi size sunuyor.’

Her ne kadar bu dış faktörler İslâm dünyasında birliği bugüne kadar engellemiş olsa da Müslümanların ‘Birlik’ gibi yüce bir emele kavuşma yolunda sergileyeceği irade ve bu yoldaki bilinçlenme karşısında bu sorunlar kolayca çözülecektir. Nitekim bugün Müslümanlar arasında İslâmî uyanış hızla geliştiği ve bilinçlenme arttığı için artık bütün İslâm dünyasının birlik ve dayanışma zeminleri daha da kuvvet kazanmıştır.

Bugün İslâm coğrafyası, nüfusunun tamamı veya büyük bölümü Müslüman olan ülkeleri kapsar. Bu coğrafya, Batı’da Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarında yer alan Fas ve Moritanya’ya kadar uzanmaktadır. Uzak Doğu’da ise Pasifik Okyanusu kıyılarındaki Endonezya’ya kadar varır. Bu büyük coğrafyada yaşayan farklı milletlerden farklı dilleri konuşan yaklaşık 2 Milyar Müslüman’ın büyük bölümü, son iki yüzyıl içinde, sırf ‘Müslüman’ kimliklerinden dolayı, çeşitli saldırı, baskı, terör ve hatta katliamlarla yüzyüze kalmıştır. Çünkü pek çok Müslüman, Müslüman olmayan, dahası İslâm’a nefretle bakan yönetimlerin hâkimiyeti altında yaşamak zorunda bırakılmıştır.

 

Bosna-Hersek’te, Cezayir’de, Tunus’ta, Doğu Türkistan’da, Eritre’de, Mısır’da, Afganistan’da, Keşmir’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Filistinde, Çeçenistan’da, Tayland’da, Filipinler’de, Burma’da, Sudan’da ve daha birçok ülkede Müslümanların ezilmeye, baskı altına alınmaya ve yok edilmeye çalışıldığını açıkça görebiliriz. Bu sayılan coğrafyalardaki Müslümanlar görünüşte farklı düşmanlarla karşı karşıyadırlar. Bosna’da Sırplar, Keşmir’de Hindular, Kafkaslar’da Ruslar, Cezayir, Mısır, Fas gibi ülkelerde de baskıcı rejimler tarafından Müslümanlar hedef alınmaktadırlar. Ama her nedense, birbirinden ayrı ve hatta birbirinin düşmanı gibi gözüken bu İslâm karşıtı güçler, hep benzer mantıklarla hareket etmekte, benzer stratejiler izlemekte ve benzer yöntemler kullanmaktadırlar. İşte bu noktada karşımıza söz konusu güçlerin ortak bir yönü olan ‘İslâm düşmanı‘ kimlikleri çıkar.

 

Özetlediğimiz bu tablonun geneline baktığımızda, İslâm dünyasının 19. Yüzyılın başlarından itibaren, bu düşmanlar tarafından hedef alındığını açıkça görürüz. Dünya Müslümanları geçen 200 yıllık süre boyunca, bu güçler tarafından ülkeleri işgal edilmiş, sömürgeleştirilmiş, kaynakları gasbedilmiş, baskı ve zulüm görmüştür. Bu güçlerin İslâm dünyasında kurdukları yerli işbirlikçi yönetimler de kendilerini işbaşına getirenlerden aldıkları talimatlarla Müslümanlara bir o kadar zulmetmiş ve hala da zulmetmeye devam etmektedirler. Ayrıca bu güçler, İslâm dünyasına yabancı olan bir takım ideolojileri (aşırı milliyetçilik, faşizm veya komünizm) Müslüman toplumlara empoze etmişler, bu ideolojilerle kışkırttıkları bazı kimseleri de Müslüman toplumların geneline karşı kullanmışlardır. Müslümanların birlik içinde olmamaları nedeniyle de bu düşmanlar bu dağınıklıktan asırlar boyu ve bütün coğrafyada yararlanmışlardır.

 

İslâm dünyasını bu durumdan kurtaracak tek çare olan İslâm Birliğinin kuruluşunu engelleyen dış faktörleri incelediğimizde bunların ana unsur olarak aşağıdaki düşmanlar olduğunu ve bunların sürekli gizli veya açık bir şekilde düşmanlıklarını sürdürdüklerini de görürüz:

 

1) Siyonizm

2) Batı emperyalizmi

3) Komünizm

4) Faşizm/Aşırı milliyetçilik

 

İslâm dünyasının düşmanının şu veya bu millet, devlet veya medeniyet değil, asıl olarak söz konusu milletleri veya medeniyetleri eli kanlı birer zalim haline getiren bu insanlık dışı ‘ideolojiler’ olduğunu görüyoruz. Bu ideolojiler, 19. ve 20.Yüzyılda dünyanın büyük bölümüne hakim olmuş ve hakim olduğu her coğrafyaya zulüm ve vahşet götürmüş ve oradaki kaynakları sömürmüşlerdir. İşte İslâm dünyasını işgal eden, parçalayan, yağmalayan, köleleştiren, sömüren, katliamdan geçiren düşman güçler, aslında bu ideolojilerdir.

 

Yukarıda saydığımız dört temel ideolojiyi incelediğimizde ise, hepsinin temelinde Batı’nın ‘dinsizleşmesinin’ yattığını görürüz. Her dört temel ideoloji de, Batı dünyasının Allah inancından ve dinden uzaklaşıp, materyalist bir dünya görüşünü benimsemesi ve bu dünyanın kaynaklarının tamamen kendi çıkarlarına kullanılması arzularını önemsemesiyle ortaya çıkmıştır.

 

Bu bölümde İslâm Birliğini engelleyen bu dış faktörlerin önemlilerini özet olarak inceleyecek ve zihinlerindeki kin ve düşmanlıklarını, yakın ve uzun vadedeki stratejilerini, zaman, coğrafya ve toplumlara göre uyguladıkları taktiklerini ve Müslümanların bu hile ve entrikalara karşı nasıl dikkatli olmaları ve hangi tedbirleri almaları gerektiğini ortaya koyacağız.