İSLAM BİRLİĞİNİN TEMEL ESASLARI

İslâm dini, İtikad (İnanç sistemi), İbadet (Kulluk görevleri), Muamelât (Hukuk sistemi), Ukûbat (Cezalar) ve Ahlâk esaslarıyla bir bütündür. Bunlardan bir tanesini dinin içerisinden çıkardığınızda ona İslâm demek mümkün olmaz. İslâm bilginleri, İslâm’ı büyük bir ağaca benzetmişler; ağacın köklerinin iman ve itikadı, gövdesinin ibadet ve muamelâtı, onu budamanın ukûbatı ve meyvelerinin ise güzel ahlâkı temsil ettiğini söyleyerek iman-ahlâk bütünlüğünü göstermişlerdir.

Peygamber (s.a.v.)’in risalet görevini tamamlamak üzere olduğu son günlerinde ‘Veda Haccı’ sırasında Cenâb-ı Hak şu ayet-i kerimeyi gönderdi: "Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak Müslümanlığı (verip ondan) hoşnut oldum."

Müslümanlar asırlar boyunca bu ayet-i kerimeyi şöyle tefsir ettiler: İslâm, insan hayatının bütün yönlerini idare eden tam bir hayat nizamıdır. Müslümanlar bütün hayatlarında onun hükümlerini uygulayarak Allah (c.c.)’ın üzerlerindeki nimetinden yararlanmış olacaklardır. Ancak böyle yaptıkları takdirde Yaratıcı’nın rızasına kavuşacaklardır. O’nun rızasına kavuşmak ise en büyük nimet, en büyük kazanç ve en büyük mutluluktur. İslâm, insanların hem dünya ve hem de ahiret mutluluğunu amaç edindiği için din ve dünyanın arasını birleştirmiştir. Bunun için de insanları zor-kolay, gizli-açık emir ve yasakları konusunda uymaya zorlamaktadır. Müminler inanıyorlar ki, Allah (c.c.)’ın emrettiği şekilde kurallarına uymak hem ibadet hem de dünya ve ahiret mutluluğuna nedendir. Bu kurallara uymak, kişiyi Allah (c.c.)’ına yaklaştırır. Bundan dolayı da kıyamet gününde karşılık kazanacaktır. Bunu bilerek kimse suç işlemez. İşte böylelikle İslâm, bireylerde yasaklara karşı bir bilinç titizliği, inceliği oluşturmuştur. Ahiretteki ceza veya mükâfat duygusu işte bu titizliği sağlar. İnsanlar, ahiretteki ilâhi hesaplaşma duygusundan uzak oldukları zaman fırsat bulduklarında her suçu işleyebilirler. Onların gönüllerinde suç işlemeyi engelleyici bir güvenlik sigortası yoktur. Fakat İslâm, Allah (c.c.) korkusu, O’nun emirlerine itaat ve engin bilinç titizliği ile Müslümanların gönlüne yerleştirmiştir. Bunun için de Allah (c.c.) nizamının uygulanmadığı yerlerde ahlâk kuralları zedelenmekte, suç oranları sürekli artmakta ve insanlar mutsuz yaşamaktadırlar. İslâm’ın hükümlerinin birbirinden ayrılmaz ve parçalanmaz bir bütün olduğunu ve bunlardan bir tanesinin bile inkâr edilmesi halinde tümünün inkârının kabul edildiği ve böylece bunu yapan kimsenin İslâm dininden uzaklaştığını mümin olan herkes bilmektedir. Kur’an’ın bütün hükümlerine gönülden inanıp, tam olarak bağlanmak ve onları yaşamın ilgili alanında uygulamak da aynı şekilde bir zorunluluktur. İşte bu konudaki ayet-i kerime: “Yoksa siz o kitabın (Kur’an’ın) bir kısmına inanıyor da, bir kısmını da inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde de onlar azabın en çetinine itileceklerdir.” (1)

“O halde siz insanlardan korkmayın, benden korkun. Benim ayetlerimi az bir paha satmayın. Kim Allah (c.c.)’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (2)

İslâm, zaman ve mekânın dar sınırları içine de sıkıştırılamaz. O, yalnızca belirli bir zamanda uygulanmak, diğer zaman veya coğrafyalarda uygulanmamak gibi bir noksanlık içinde de değildir. İslâm, bütün zamanların ve bütün mekânların sistemidir. İslâm’ın hükümleri öyle düzenlenmiştir ki, zamanın ilerlemesi, mekânların değişmesi onu etkilemez ve yeniliğini yıpratmaz. Genel kurallarının, ana esaslarının değişmesi asla söz konusu değildir. İnsanların kurdukları sistemler sürekli ve evrensel değildir. Çünkü bunlar, bulundukları toplumun durumu ve değerleriyle gelişim gösterirler. Toplumların görüş açılarının değişimiyle de değişirler. Dolayısıyla bu sistemlerin kaynağı fani ve her gün yeni şeyler peşinde koşan insanoğludur. Fakat İslâm’ın kaynağı, her zaman Hayy (diri) ve Kayyum (sürekli uyanık) olan ve evrenin bütün ömrünü ve sonunu bilen Allah (c.c.)’ın kendisidir.

Bu bölümde, İslâm Birliğinin temel esaslarını maddeler halinde ele alarak inceleyeceğiz. Bu temel esasları, kelime asıllarına uygun olarak ve asırlarca Müslümanlar tarafından çoğu da ortak kullanılan terim veya isimleriyle sıraya koyduk. Terimlerin önce lügat karşılıklarını, ardından geniş İslâm kültüründeki kullanıldıkları anlamlarını açıkladık. Temel esas ile ilgili ayetlerin meallerini ve açıklamalarını verdik. Kaynak Hadis kitaplarında kayıtlı Hadis-i şeriflerle konuyu daha da açık ve net hale getirmeye çalıştık. Bundan sonra sahabe ve İslâm büyüklerinin söz ve yaşayışlarını naklettik. Son olarak da bu temel esasın nasıl elde edileceğine ve İslâm toplumunda nasıl yaygınlaştırılacağına dair İslâm eğitim, siyaset ve ahlâkçılarından bize kadar gelen tavsiyeleri sıraladık. Aynı anlama gelen terimler arasında çok kullanılan ve yaygın olan terimi daha az kullanılana tercih ettik. Bu temel esaslar, bütün Müslümanlar ve özellikle de Müslümanların sorumlu makamlarında bulunan yönetici, siyasetçi, komutan, ilim adamları ve liderleri tarafından çok iyi anlaşılmalı, üzerinde durulmalı, değerlendirilmeli ve hem fert ve hem de toplum olarak uygulanması için gayret göstermelidir.

Bu temel esasların yanında Yüksek İslâm Ahlâkının diğer bütün esasları da, Müslüman bireyler hem şahıs ve hem de toplum olarak noksansız uygulanmaya çalışılmalı ki mutlu Müslüman toplumu gerçekleşsin! Bu toplum tüm dünyaya örnek olsun, küfür karanlıklarında ömürlerini tüketen insanlara ışık ve örnek olsun.