İSLÂM BİRLİĞİ NEDİR?

İslâm Birliği, bütün yeryüzündeki Müslümanların arasında birlik, beraberlik ve dayanışmayı tesis ederek İslâm’ın toplumların iktisadî, siyasî, sosyal ve kültürel her alanına hâkim olmasını amaçlayan bir fikirdir. Batı karşısında geri kalmışlıktan kurtulmak amacına yönelik bir çözüm arayışı olarak on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı,Hindistan ve Mısır aydınları tarafından yüksek sesle ve yeniden dile getirilmeye ve tartışılmaya başlanmıştır. Bu fikir, özetle; İslâmiyet’in modern gelişmeler karşısında insanın dünyaya bakışını tayin edecek, hayatın her alanına hâkim kılınabilecek evrensel bir siyasî ve sosyal muhtevaya sahip, bütün Müslümanları kardeş olarak algılayan bir din olduğundan hareketle İslâm Birliği’ni öngören tezlere dayanmaktadır.

Son yıllarda Irak, Afganistan, Filistin gibi birçok İslâm ülkesinin Batılı sömürücüler tarafından çeşitli işgallere ve saldırılara maruz kalması, İslâm’ın mamur beldelerinin çiğnenerek binlerce masum Müslüman’ın katledilmesi; toplumumuzda da terör kaynaklıolayların artması ve bir dizi olumsuz gelişmelerin yaşanması İslâm Birliği idealinin sosyolojik olarak yeniden ciddî bir şekilde gündemimize taşınmasına neden olmuştur. Teorik olarak İslâm dünyasının geleceği açısından büyük öneme sahip olan İslâm Birliği düşüncesinin pratik alanları düşünüldüğünde fikrî, siyasî, ahlakî, sosyal ve kültürel birçok alanda içeride ve dışarıda önemli engelleri vardır. Önemine binaen bu engeller iç hastalıklar ve dış faktörler halinde ayrı bölümler halinde incelenmiştir.

İslâm birliği, inanç birliğidir ve iman kardeşliğidir. İman kardeşliğinin gereğinin yapılmasıdır. Müminler ancak kardeştir, kardeşliğin gereği ne ise o yapılmalıdır.

Müminler ancak kardeştir. Bunun için de İslâm Birliği gönül birliği, fikir birliği ve ideal birliğidir. Bu da hürriyet içinde olur. Hürriyetin olmadığı yerde fikir birliği de gönül birliği de kardeşlik de olmaz. İslâm birliği yardımlaşma ve dayanışmadır. Siyasî, ekonomik ve kültürel birlikteliktir. İlimde ve teknikte yardımlaşmadır. Yer altı ve yer üstü kaynakları paylaşmadır.

İslâm birliği hedef ve ideal birliği, ilim ve kültür birliği, aksiyon ve faaliyet birliği ve siyasi ve ekonomik birlikteliktir. Hedef ve amaç birliği aynı hedefe kilitlenmeyi netice verir. İlim ve kültür birliği ortak düşünceyi doğurur. Faaliyet birliği bir arada bulunmayı sağlar. Siyasî ve ekonomik birlik ise güç birliği demektir.

İslâm birliği Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’in emridir. Yüce Allah “Hepiniz Allah’ın ipine sarılın. Bölünüp parçalanmayın!”[1]Fermanı ile bu birliği emretmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in ise bu konuda yüzlerce tavsiyesi vardır. İslâm birliği ortak inanç, tefekkür ve ilim birliği demektir. Bediuzzaman bu konuda, ‘Tevhid-i imani elbette tevhid-i kulûbü ister. Vahdet-i itikat dahi vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.’ Demektedir.[2]

İslâm birliği din birliğinin gereğidir. Dinin gereğidir. Peygamberimizin (s.a.v.) emrinin hayata geçmesi ve iman kardeşliğinin tesisidir. Peygamberimiz (s.a.v.) inananlara şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamıyaygınlaştırın!”[3]

“Birbirinizi sevmede, birbirinize merhamet etmede, birbirinize şefkatte müminlerin misali bir bedenin misali gibidir. Bedenin bir uzvu rahatsız olursa diğer uzuvlar onun ıstırabına ortak olurlar, uykusuzluk ve acı çekerler.”[4]

“Sakın zanna yer vermeyin; zira zan sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Birbirinizle rekabete girmeyin, hasetleşmeyin, birbirinize düşmanlık yapmayınız. Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları kardeş olun.” “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve ona ihanet etmez, onu mahrum bırakmaz ve ona hakaret etmez. Kişiye günah olarak Müslüman kardeşine hakaret etmesi yeterlidir. Müslüman’ın kanı, malı ve namusu diğer bir Müslüman’a haramdır, korumakla mükelleftir, onlara dokunamaz.”

“Bir Müslüman’ın kardeşine üç günden fazla küsmesi helal olmaz. Allah sizin suretlerinize ve kalıbınıza bakmaz, kalplerinize bakar. Takva, Allah korkusudur ve kalptedir. Arabın aceme üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır. Allah katında en şerefli olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır.”[5]

“Ma’ruftan, iyilikten hiçbir şeyi,-velev kardeşini güler yüzle karşılamak dahi olsa- hakir görme! Bir şey aldığın zaman bir avuç da olsa muhtaç olan komşuna vermeyi unutma!” [6]

İslâm birliği ekonomik yardımlaşmadır. Ekonomik yer altı ve yer üstü kaynakların kullanımıdır ve paylaşımıdır. İslâm birliği siyasî birliktir. Siyasî birliği peygamberimiz (s.a.v.) Medine’de “Medine Sözleşmesi” ile sağlamıştı. Asr-ı Saadet bir model olarak pek çok siyasi oluşuma örnek olmuştur. Tarih boyunca Müslümanlara ilham kaynağı olmuştur. Bu elbette İslâm ülkelerinin ilham kaynağı olmaya devam edecektir.

Tarihte “İttihad-ı İslâm” idealinin tam olarak hayata geçmesi de kolay olmamıştır. Celalettin Harzemşah’ın ve Memlükler’in Cengiz ve Hülagu ile mücadelesi, Selahaddin-i Eyyubi’nin, Kılıçarslan’ın haçlılarla mücadelesinden sonra bu ideal Müslümanların ilim ve fikir dünyasına hâkim olmuşve büyük bir ihtiyaç halini almıştı. Nihayet İslâm birliği ideali pek çok İslâm milletlerini Osmanlı etrafında birleşmeyi sağlamıştır. İstanbul’un fethinden sonra pek çok Tevaif-i Mülûk devletinin Osmanlı’ya bağlanmasını sağlamıştır. Çünkü Müslümanların birliğin Osmanlı etrafında sağlanacağına ait inancı“İstanbul’u fetheden komutana ve askere peygamberin övgüsünü” kazandırmış, bu da Müslümanların Osmanlıya olan güvenini sağlamıştır. Bundan dolayı İslâm birliğine gönül verenler ‘Devletimde bey olacağıma Osmanlı’ya er olurum daha iyi’ demişlerdir. Yavuz Sultan Selim’in “İttihad-ı İslâm İdeali”ni hayata geçirmesi Kürtlerin, Arapların ve Farslıların Osmanlı’ya bağlılığınısağlamıştı. Daha sonra Afrika Fatihi Barboros Hayrettin Paşa’nın Osmanlı’ya bağlılığını da bu ideal sağlamıştır. İttihad-ı İslâm kuru bir davanın ve boşbir iddianın ürünü değildir.

İttihad- ı İslâm’a giden yolda hiçbir şey yapılmamıştır demek doğru değildir. Osmanlıdan sonra Müslüman ülkeler ilk olarak 8 Temmuz 1937’de Tahran’da Sadabad Sarayı’nda Türkiye, İran, Irak ve Afganistan dörtlüsü “Sadabad Paktı” imzalayarak bir araya gelmişlerdir. Bu pakt 1979’da İran’daki rejim değişikliğinden sonra feshedilmiştir. 22 Mart 1942 tarihinde Arap Birliği kurulmuştur. Ancak bu ırka dayanan bir birliktelik olduğu için güçlü ve etkili olmamaktadır.

24 Şubat 1955 yılında Türkiye ile Irak arasında Bağdat Paktı kuruldu. 23 Eylül 1955’de Pakistan, 3 Kasım 1955’de İran da bu pakta üye oldu. İngiltere ve Amerika’da bu pakta güç verdiler. Amaç Rusya’nın yayılmacı politikalarını engellemekti. 14 Temmuz 1958’de Irak’ta ihtilal oldu. 24 Mart 1959’da da Irak, Bağdat Paktı’ndan çekildiğini resmen açıkladı. 18 Ağustos 1959’da da Bağdat Paktı’nın adı“Merkezi Antlaşma Örgütü" yani CENTO olarak değiştirildi. 27 Mayıs 1960 yılında Türkiye’de ihtilal oldu. 20 yıl devam eden bu örgüt, 12 Mart 1979’da Pakistan’ın ve İran’ın ayrılması ile fiilen sona ermiş oldu.

21 Ağustos 1969 tarihinde Mescid-i Aksa’nın kundaklaması ile Müslüman ülkelerin Eylül 1969 yılında Fas’ın başşehri Rabat’ta 50 İslâm Ülkesinin bir araya gelmesi ile İslâm Konferans Örgütü (İKÖ) kuruldu. Türkiye bu ülkeye 1976 yılında İstanbul zirvesinde tam üye oldu. Günümüzde bu örgüte 57 İslâm Ülkesi üye olmuştur. Ama ne var ki İslâm âleminin en büyük organizasyonu olmakla beraber etkin bir güç hâline gelememiş ve uluslar arası önemli bir varlık gösterememiştir.

1991 yılında Rusya’nın yıkılmasından sonra Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan bağımsızlıklarına kavuştular. Türkiye Cumhuriyeti bu duruma hazırlıksız yakalandı. Dolayısıyla ağabeylik yapamadı. Beraber bir birliktelik sağlayamadı.

15 Haziran 1997’de İstanbul’da Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya’nın hükümet başkanlarının bir araya gelmesi ile yeni bir ekonomik birliktelik kuruldu. Türkiye Başbakanı Necmettin Erbakan’ın liderliğinde dünyanın en zengin 7 ülkesi olan G-7’nin (ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya) alternatifi gibi anlaşılan ve D-8 olarak isimlendirilen bu örgüt günümüzde pek etkin gözükmemektedir.

Müslümanların birliği ve beraberliği dinin emri ve bütün Müslümanların hayali ve ideali olduğu için her zaman Müslümanların gönlünde devam edecektir. Bugün olmazsa yarın bu birliktelik mutlaka sağlanacaktır. Ancak bu birliktelik bir ihtiyaçtan ve samimi olarak bütün insanlığa hizmet etme felsefesinden kaynaklanmalıdır ki Allah’ın rızasına ve “dinin/kur’anın bütün insanlığa rahmet olmasına” uygun olsun. Bu nedenle rekabetten ve menfaat paylaşımından ve iktidar kavgasından uzak bir hizmet yarışının sonucu olacaktır. Garazlardan, menfaat paylaşımından ve intikam duygularından uzak olması gereken bir husustur. Bu nedenle İttihad-ı İslâm idealinin her türlü menfaat ve siyasi çekişmelere alet ve tabi olmamasıgerekir. Yoksa akim kalır.

Günümüzde İslâm ülkelerinin en büyük organizasyonu 1969 yılından itibaren kurulmuş olan 57 İslâm ülkesinin üye olduğu İKÖ (İslâm Konferans Örgütü) dür. Böyle olmakla beraber dünyada etkin bir politika izleyememesinin sebebi BM’nin en etkin üyeleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin gibi dev ülkelerin “Müslümanların Birliğine” fırsat ve imkân vermek istememeleridir. Ayrıca İKÖ’nün politikalarını belirleyen güçlü bir lider ülkenin olmaması, BM gibi güvenlik konseyi ve etkin bir askeri gücünün olmaması, ayrıca G-7 gibi ekonomisi güçlü olmamasıdır. En önemli nedeni ise yukarıda özellikle belirtmiş olduğum siyasi ve ekonomik menfaat ve çekişmelere alet olmayacak şekilde “ilmî ve fikri temellere” oturmuş olmamasıdır.

İslâm birliği bir din ve kardeşlik birliği olduğu için Türk Birliği, Arap Birliği ve Avrupa Birliği gibi bölgesel birlikteliklere NATO ve BM gibi uuslararası birlikteliklere de engel değildir. Ayrıca 1992’de kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Asamblesi gibi birlikteliklere de engel değildir.

Günümüzde İslâm dünyası Moğol İstilası ve Haçlıların saldırıları dönemine benzer bir dönemden geçmektedir. Bu dönemin sonu İslâm Birliğinin başlangıcı olacaktır. Çünkü ‘zaman bir hatt-ı müstakim üzere hareket etmez’ ve bu nedenle ‘tarih tekerrürden ibarettir.’ Cengiz ve Hülagü fitnesi Harzemşahları ortadan kaldırmış, Bağdatıyakıp yıkmıştır; ama Hasan Sabbah’ın ortaya çıkardığı “Haşhaşî/İsmâilî Terör Örgütünü” de ortadan kaldırmıştır.

İslâm Birliği“Meşveret ve Şura”dır. Yüce Allah, “Müminlerin dünyaya ait işleri meşveret ve şura iledir.”[7] Buyurur. Bu âyet-i kerime şûrayı esas olarak emrediyor. Bediüzzaman Müslümanların şûralarla hareket etmesini ‘hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı’olarak görür. Nasıl insanlık “telhuk-u efkar” ile asırlarla, tarih vasıtası ile meşveret ederek güzel fikirleri alır ve sahip çıkarak uygulayarak bu medeniyeti oluşturmuş ise, meşveret ve şuralar ile ortak akıl ile hareket ederek “İslâm Medeniyetini” oluşturacaktır. Bunun için ‘Asya’nın bahtının miftahı meşveret veşuradır.’ ‘Asya kıtasının ve istikbalinin keşşafı, meşveret ve şuradır.’ Fertler birbirleri ile meşveret yaptıkları gibi, taifeler, milletler ve kıtalar dahi bu meşvereti yapmaları gerekir. Günümüzde bir buçuk milyar Müslüman’ın ayak bağlarınıçözecek olan en önemli çıkış noktası

İslâm birliğinin esası ve temeli olan meşveret-i meşruanın en önemli iki üyesi ‘hakîki milliyetimizin esası ve ruhu olan İslâmiyet’e gönül vermiş, asırlarca İslâm’a hizmet etmiş olan Arap ve Türk hakiki iki kardeşlerdir. İslâmiyet bu iki milleti bir tek aşiret hükmüne getirir. Birbirlerine manen ve maddeten yardım ederek diğer milletlere hüsn-ü misal olmalıdırlar. (Hutbe-i Şamiye, s. 350)

Sonuç olarak, İslâm birliği devletlerin birleşmesi, sınırların birleştirilmesi değildir. Tek bir devlet hayali de değildir. İslâm birliği din ve inanç, amaç ve ideal birliğidir. Fikir birliği ve ideal birliğidir. İslâm birliği siyasal bir oluşum değil, siyasi bir yaklaşım da değildir. İslâm birliği, ‘Müminler kardeştir; Müslüman olmayanlar ise insanlıkta eşittir.’ prensibinin hayata geçmesidir.

Bu sitede İslâm Birliği konusu bütün yönleriyle ilmî olarak incelenmiş ve bu konuda son dönemlerde yazılan kitap, risale ve makalelerden alıntılar yapılarak konunun daha iyi anlaşılmasına çalışılmıştır. İslâm Birliğinin sağlanmasını amaçlayan İKÖ’nin (yeni adı İslâmİşbirliği Teşkilatı) anasözleşmesinin son hali Arapça metninden tercüme edilerek buraya bir bölüm olarak alınmıştır. Asıl hedeflenen İslâm Birliği, İİT’nin mevcut statüsünün de ‘İşbirliğinden’ genişletilerek ve değiştirilerek tamamen etkili ve yetkili bir kurum haline ve ‘Birlik’ şekline gelmesidir. Bunun için de ‘İslâm Birliği Anasözleşmesi Tasarısı’ adıyla bir bölüm hazırlanmıştır. Bu bölüm üzerinde fikir beyan etmek ve teklif sunmak isteyenler mail adresimize gönderebilirler. Bugünkü İslâm ülkeleri bütün yönleriyle ve potansiyelleriyle yine ayrı bir bölüm olarak incelenmiş ve buradan İslâm Birliğinin gücü ortaya konulmaya çalışılmıştır.

İslâm dünyası bugün her zamankinden daha fazla İslâm Birliğinin etkili ve yetkili bir kurum olarak kurulmasına ve çalışmasına muhtaçtır. Bunun için her Müslüman üzerine düşen görevi geciktirmeden yapmalı ve konu sürekli olarak gündemde tutulmalıdır. Bu hedefe ve gayeye hizmet etmek üzere bu siteyi hazırladık. Eksik bölümlerini tamamlamaya çalışıyoruz. Sitemizde bulunan yazılar metin ve anlam bütünlüğü bozulmadan alınabilir ve kullanılabilir.

Tevfik Allah Teâlâ’dandır.



[1] Âl-i İmran sûresi, 3/103.

[2] Mektubat, Bediuzzaman.

[3] Müslim, İman, 93; Ebu Davud, Edeb, 142; Tirmizi, İsti’zan, 1)

[4] Buhari, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66.

[5] Buhari, Nikâh, 45, Edeb, 57, 58, Feraiz, 2; Müslim, Birr, 28-34; Ebu Davud, Edeb, 40, 56;Tirmizi, Birr,18

[6] Tirmizi, Et’ime, 30)

7] Şûra sûresi, 42/38.